|
|
|
NOT: KONULAR AYRAÇ İLE AYRILMIŞTIR.
1) Adjectives / İngilizce Sıfatlar
Adjectives
İngilizce Sıfatlar
Sıfatlar, isimlerin nitelik ve niceliklerini bildiren kelimelerdir. Varlıkların nasıl olduklarını, sayılarını bildirirler, yerlerini Işaret eder ve isimlerden önce gelirler.
1) NİTELEME SIFATLARI: Varlıkların renklerini, biçimlerini, durumlarını gösterirler.
Little
|
Küçük
|
Red
|
Kırmızı
|
Large
|
Geniş
|
a little bird küçük bir kuş
a red apple kırmızı bir elma
a large room geniş bir oda
2) BELİRTME SIFATLARI: Dört çeşittir. Varlıkların niceliklerini bildirirler.
- İŞARET SIFATLARI:
This |
Bu |
That |
Şu |
These |
Bunlar |
Those |
Şunlar |
This man Bu adam
That duck Şu ördek
These ducks Bu ördekler
Those pencils Şu kalemler
2) Sayı Sıfatları ve Belgisiz Sıfatlar
Sayı Sıfatları ve Belgisiz Sıfatlar
- SAYI SIFATLARI:
one two three ten twenty first second third
bir iki üç on yirmi birinci ikinci üçüncü
Two books İki kitap
Second class İkinci sınıf
First examination Birinci sınav
- BELGİSİZ SIFATLAR: (Belirsiz sıfatlar)
Every
|
Her
|
Any
|
Hiç
|
Some
|
Bazı
|
Every body Herkes
Every where Her yer
Any body Herhangi bir kimse
Some one Herhangi biri
Some books Bazı kitaplar
3) Soru Sıfatları ve İyelik sıfatları
Soru Sıfatları ve İyelik sıfatları
- SORU SIFATLARI:
Which
|
Hangi
|
What
|
Ne
|
How many
|
Kaç tane
|
How much
|
Ne kadar
|
Which book? Hangi kitap?
How many books? Kaç tane kitap?
How much money? Ne kadar para?
At what time? Ne zaman?
- İYELİK SIFATLARI: Bu sıfatlar birşeyin birisine ait olduğunu bildirirler.
My book
Benim kitabım
Its tail
Onun kuyruğu
Your father
Senin baban
Our mother
Bizim annemiz
His money
Onun parası
Your house
Sizin eviniz
Her cat
Onun kedisi
Their car
Onların otomobili
4) Sıfatların Dereceleri
Sıfatların Dereceleri
İngilizcede niteleme sıfatları düzenli ve düzensiz olarak, yani kurallı veya kuralsız olarak iki şekilde derecelendirilebilir. Düzenli olanları daha ileri derecelendirebilmek için normal sıfatların sonuna “er” getirilir. En ileri dereceler içinse normal sıfatların sonuna “est”, ve başına da mutlaka “the article” getirilir.
Normal |
Daha ileri derecede |
En ileri derecede |
long |
uzun |
longer |
daha uzun |
the longest |
en uzun |
rich |
zengin |
richer |
daha zengin |
the richest |
en zengin |
hot |
sıcak |
hotter |
daha sıcak |
the hottest |
en sıcak |
great |
büyük |
greater |
daha büyük |
the greatest |
en büyük |
big |
büyük |
bigger |
daha büyük |
the biggest |
en büyük |
large |
geniş |
larger |
daha geniş |
the largest |
en geniş |
wet |
ıslak |
wetter |
daha ıslak |
the wettest |
en ıslak |
wide |
geniş |
wider |
daha geniş |
the widest |
en geniş |
tall |
uzun |
taller |
daha uzun |
the tallest |
en uzun |
high |
yüksek |
higher |
daha yüksek |
the highest |
en yüksek |
hard |
katı |
harder |
daha katı |
the hardest |
en katı |
light |
hafif |
lighter |
daha hafif |
the lightest |
en hafif |
bright |
parlak |
brighter |
daha parlak |
the brightest |
en parlak |
cheap |
ucuz |
cheaper |
daha ucuz |
the cheapest |
en ucuz |
ripe |
olgun |
riper |
daha olgun |
the ripest |
en olgun |
narrow |
dar |
narrower |
daha dar |
the narrowest |
en dar |
strong |
kuvvetli |
stronger |
daha kuvvetli |
the strongest |
en kuvvetli |
NOT: “great” değer bakımından büyük, “big” hacim bakımından büyüktür. “Large” iri anlamında geniş, “wide” ise en olarak geniştir.
İki heceden daha uzun olan sıfatları daha ileri dereceye çevirmek için başına “more” edatı getirilir. En ileri dereceye çevirmek için ise sıfatın başına “the most” edatı getirilir.
beautiful güzel
important önemli
necessary lüzumlu
more beautiful daha güzel the most beautiful en güzel
more important daha önemli the most important en önemli
more necessary daha lüzumlu the most necessary en lüzumlu
İleri ve en ileri dereceye çevrilirken belirli bir kurala bağlı olmayan yani düzensiz şekilde değişen sıfatları:
good iyi better daha iyi the best en iyi
bad kötü worse daha kötü the worst en kötü
much fazla more daha fazla the most en fazla
many fazla more daha fazla the most en fazla
little az less daha az the least en az
NOT: “Much” sayılamayan varlıklar, “many” ise sayılabilenler için kullanılır.
5) Sıfatların Cümle İçindeki Yeri
Sıfatların Cümle İçindeki Yeri
Sıfatlar cümle içinde tek başlarına özne (subject) yani işi yapan olamaz. Özne daima isim olur. Sıfatlar isim olan bir öznenin baş tarafında bulunurlar ve o ismi süslerler.
A boy is sleeping in the room.
Bir çocuk odada uyuyor.
A young boy is sleeping in the room.
Genç bir çocuk odada uyuyor.
A book is on the table.
Bir kitap masanın üzerindedir.
A green book is on the table.
Yeşil bir kitap masanın üzerindedir.
NOT:
Bir veya herhangi bir anlamına kullanılan “a” veya “an” hiçbir zaman sıfatlarla ismin arasına giremez. Yani Türkçedeki gibi, iyi bir adam “good a man” olamaz, iyi bir adam demek istenirse, mutlaka,
a good man iyi bir adam
a beautiful girl güzel bir kız
an historical building tarihi bir bina, denmesi gerekir.
Sıfatlar isim cümlelerinde “direct object” (nesne) olarak tek başına da bulunabilirler. Bu durumda bir isimle birleşip, sıfat tamlaması olarak kullanılmaları gerekmez.
Ali is clever. The coat is wet
Ali akıllıdır. Palto ıslaktır.
She is old. Apples are ripe.
O yaşlıdır. Elmalar olgundur.
They are happy. This river is deep.
Onlar mutludur. Bu nehir derindir.
We are young. Elephants are heavy.
Biz genciz. Filler ağırdırlar.
I am thirsty. The tea is hot.
Ben susadım. Çay sıcaktır.
My father is fat. These roses are red.
Babam şIşmandır. Bu güller kırmızıdırlar.
The book is white. These flowers are beautiful.
Kitap beyazdır. Bu çiçekler güzeldirler.
6) Sıfatların Cümle İçindeki Kullanışları
Sıfatların Cümle İçindeki Kullanışları
Last night the stars were very bright.
Dün gece yıldızlar çok parlaktı.
A large car can not pass through a narrow road.
Geniş bir otomobil dar yoldan geçemez.
We like hot tea.
Biz sıcak çay severiz.
I don’t like cold water.
Soğuk su sevmem.
I am fat.
Ben şişmanım.
I am a fat boy.
Ben şişman bir çocuğum.
Şimdi birbirine eş değerde sıfatlara sahip iki ismin karşılaştırmasını gösteren karşılaştırma cümlelerini görelim.
Ahmet is as fat as Mehmet.
Ahmet, Mehmet kadar şişmandır.
Ayşe is as beautiful as Fatma.
Ayşe, Fatma kadar güzeldir.
Olumsuzlarda,
Ayşe is not as beautiful as Fatma. v
Veya “as” yerine “so” da kullanılabilir ve,
Ayşe is not so beautiful as Fatma.
Ayşe, Fatma kadar güzel değildir. Olabilir.
Soruda da aynı iki şekil uygulanabilir.
Is Ayşe as beautiful as Fatma?
Veya
Is Ayşe so beautiful as Fatma?
Ayşe, Fatma kadar güzel midir?
7) Sıfatların Birbirleri ile Karşılaştırılmaları
Sıfatların Birbirleri ile Karşılaştırılmaları
Birbirinden Daha İleri Derecede Sıfatlara Sahip İki İsmin Karşılaştırmalı Çatısı
A |
is |
ileri derecede sıfat |
than |
B |
A |
Ayşe is more beautiful than Fatma.
Ayşe, Fatma’dan daha güzeldir.
My father is fatter than your father.
Benim babam, senin babandan daha şişmandır.
İstanbul is larger than Ankara.
İstanbul, Ankara’dan daha geniştir (büyük).
John is taller than Henry.
John, Henry’den daha uzundur.
My pencil is longer than your pencil.
Benim kalemim, senin kaleminden daha uzundur.
Ali is not younger than Ahmet.
Ali, Ahmet’den daha genç değildir.
Are they more beautiful than these?
Onlar, bunlardan daha güzel midirler?
Birkaç ismin içinden en ileri derecede sıfata sahip karşılaştırma cümleleri:
A |
is |
en ileri derecede sıfat |
B |
in |
C |
Antalya is the hottest city in Turkey.
Antalya Türkiye’de en sıcak şehirdir.
Istanbul is the largest city in Turkey.
İstanbul Türkiye’de en büyük şehirdir.
My father is the tallest man in our village.
Babam bizim köyde en uzun adamdır.
Is he the fattest man in this office?
O, bu büroda en şişman adam mıdır?
Who is the most beautiful girl in this class?
Bu sınıfta en güzel kız kimdir?
Where is the most expensive cheese?
En pahalı peynir nerededir?
Who is the tallest girl in this town?
Bu kasabada en uzun kız kimdir?
8) Past Continuous Tense / Part 1 / İngilizce geçmişte devamlılık belirten zaman - 1.Bölüm
Past Continuous Tense / Part 1
İngilizce geçmişte devamlılık belirten zaman - 1.Bölüm
İngilizce'de Past Continuous Tense geçmişte devamlılık bildirir. Özneden sonra “to be” yardımcı fiilinin past şekli getirilerek kurulur.
Özne
|
to be (past)
|
fiil+ing
|
nesne
|
I
|
was
|
writing
|
a letter
|
Ben bir mektup yazıyordum.
Present Continuous Tense ile Past Continuous Tense'in karşılaştırılması
I am writing. I was writing.
Ben yazıyorum. Ben yazıyordum.
You are walking. You were walking.
Sen yürüyorsun. Sen yürüyordun.
He is running. He was running.
O, koşuyor. O, koşuyordu.
Ayşe is speaking. Ayşe was speaking.
Ayşe konuşuyor. Ayşe konuşuyordu.
We are drinking. We were drinking.
Biz içiyoruz. Biz içiyorduk.
You are learning. You were learning.
Siz öğreniyorsunuz. Siz öğreniyordunuz.
They are listening. They were listening.
Onlar dinliyorlar. Onlar dinliyorlardı.
9) Past Continuous Tense / Part 2 / Olumsuz ve Soru Şekli - 2.Bölüm
Past Continuous Tense / Part 2
Olumsuz ve Soru Şekli - 2.Bölüm
Past Continuous Tense’in olumsuz ve soru şekli aynen şimdiki zaman gibidir. Olumsuz yapmak için “to be” fiilinin ekinden sonra “not” getirilir.
I was writing. I was not writing.
Ben yazıyordum. Ben yazmıyordum.
You were walking. You were not walking.
Sen yürüyordun. Sen yürümüyordun.
Ahmet was running. Ahmet was not running.
Ahmet koşuyordu. Ahmet koşmuyordu.
We were eating. We were not eating.
Biz yiyiyorduk. Biz yemiyorduk.
Past Continuous Tense’in soru şekli için, yardımcı fiili öznenin başına getirilir.
I was writing. Was l writing?
Ben yazıyordum. Ben yazıyor mu idim?
You were walking. Were you walking?
Yürüyordun. Yürüyor mu idin?
He was running. Was he running?
O, koşuyordu. O, koşuyor mu idi?
Ayşe was speaking. Was Ayşe speaking?
Ayşe konuşuyordu. Ayşe konuşuyor mu idi?
They were listening. Were they listening?
Onlar dinliyorlardı. Onlar dinliyorlar mı idi?
10) Past Continuous Tense'ın ''When'' ve ''While'' / ile Kullanılışları
Past Continuous Tense'ın ''When'' ve ''While'' Bağlaçları ile Kullanılışları
“Past Continuous Tense” genellikle “when” ve “while” bağlaçları ile kurulmuş olan cümlelerde kullanılır. Bu cümleler bir iş yapıldığı anda başka bir işin de yapıldığını anlatan cümlelerdir. Önce “when” bağlacı ile bir cümle kuralım.
Ayşe was working when he came in.
O, içeri girdiği zaman, Ayşe çalışıyordu.
Burada “when” bağlacı “ki o zaman” anlamı taşır.
Aynı cümle “while” bağlacı ile kurulduğunda:
Ali came in while Ayşe was working.
Ayşe çalışıyorken, Ali içeri girdi.
“While” bağlacı Türkçe olarak “-yor -iken” anlamı taşır.
Örneklerde de görüldüğü gibi “when” bağlacından sonra “Simple Past Tense” cümle “while” bağlacından sonra ise “Past Continuous Tense” cümle geliyor
My father was sleeping when l entered the room.
Ben odaya girdiğimde, babam uyuyordu.
I was making tea when the phone rang.
Telefon çaldığında, ben çay yapıyordum.
I was watching television when the news started.
Haberler başladığında, ben televizyon seyrediyordum.
Ayşe was washing the dishes while her mother was painting the house.
Annesi evi boyarken, Ayşe bulaşıkları yıkıyordu.
Ali met Ayşe while he was going to school.
Ali okula giderken, Ayşe’ye rastladı.
He took my photo while l was having dinner.
Ben yemek yerken, o benim fotoğrafımı çekti.
11) Nouns / Part 1 / İngilizce İsimler - 1.Bölüm
Nouns / Part 1
İngilizce İsimler - 1.Bölüm
İngilizce’de isimler Countable (sayılabilenler) ve Uncountable (sayılamayanlar) olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Sayılabilenler masa, sandalye, kalem, elma, çocuk gibi tek tek sayılabilen isimlerdir.
Sayılamayanlar ise bütün su, çay, süt, gaz gibi sıvı madde isimleri ve un, tuz, şeker, pirinç gibi madde isimleri, ayrıca tereyağ, peynir, et, kibrit, reçel gibi isimlerdir. Bunlara bir de sadece değer adı olarak kullanıldığında para (money) kelimesi de dahildir.
Bu sayılamayan isimler ancak bir ölçü birimi ile birlikte kullanıldıkları zaman sayılabilen isim olurlar. Örneğin, su yalnız başına sayılamayan isimdir. Fakat bir bardak su, bir şişe su veya bir litre su dediğimiz zaman sayılabilen isim gibi kullanılır.
Et ve ekmek kelimeleri de yalnız olarak sayılamayan isimlerdir. Fakat, bir kilo et, dört parça et, bir somun ekmek, iki dilim ekmek dediğimiz zaman sayılabilen isim olarak kabul edilebilir.
Para da bir değer adı olarak kullanıldığı zaman sayılamayan bir isimdir. Fakat ölçü birimi ile söylendiğI zaman, örneğin, 10.000 YTL. denildiği zaman sayılabilen isim gibi kullanılır.
Sayılabilen (countable) isimler daha önce gördüğümüz şekilde çoğul yapılabilirler.
apple (elma) apples (elmalar)
book (kitap) books (kitaplar) gibi.
Sayılamayan (uncountable) isimler ise çoğul yapılamazlar.
Sayılabilen isimler başlarına belirsizlik takısı olan “indefinite article) ‘a’ veya ‘an’ alırlar. Örneğin,
a book (bir kitap), an apple (bir elma) gibi.
Sayılamayan isimler ise almazlar.
“Some” (bazı) kelimesi sıfat olarak kullanıldığı zaman sayılabilen isimlerin tekillerinin başına gelmez. Fakat tüm olumlu cümlelerde bunların çoğullarının başına gelir.
I have some books.
Benim birkaç kitabım var.
You have some apples.
Sizin birkaç elmanız var.
12) Nouns / Part 2 / İngilizce İsimler - 2.Bölüm
Nouns / Part 2
İngilizce İsimler - 2.Bölüm
“Some” kelimesi olumlu cümlelerde bütün sayılamayan isimlerin başında kullanılır.
I have some money.
Benim biraz param var.
Olumsuz ve soru cümlelerinde “some” kullanılmaz. Bunun yerine “any” kullanılır.
I don’t have any apples.
Benim hiç elmam yok. veya
Do you have any?
Sizin hiç elmanız var mı? olur.
“Many” (bir çok) kelimesi yalnızca sayılabilen çoğul isimlerin başına gelir.
I ate many apples.
Ben çok elma yedim.
“Much” (bir çok) kelimesi yalnızca sayılamayan çoğul isimlerin başına gelir.
I ate much bread.
Ben çok ekmek yedim. denir.
Olumlu cümlelerde bunların yerine, “a lot of” (çok) hem sayılabilen hem de sayılamayan isimler için kullanılır.
I have a lot of time.
Benim çok zamanım var.
I have a lot of books.
Benim çok kitabım var.
Çeşitli örnekler yapalım.
How many apples do you eat in a day?
Günde ne kadar elma yersiniz?
I eat three apples in a day.
Ben günde üç elma yerim.
How much sugar do you want?
Ne kadar şeker istersiniz?
I want only one kilo please.
Sadece bir kilo isterim, lütfen.
What do the villagers sell in the market place?
Köylüler pazar yerinde ne satarlar?
The villagers sell some fruits, and a lot of milk.
Köylüler biraz meyva ve çok süt satarlar.
How much money did you pay for the flowers?
Siz çiçekler için kaç para ödediniz?
I didn’t pay any money.
Ben hiç para ödemedim.
We grow fruits and vegetables in the field and garden.
Biz bahçede ve tarlada meyva ve sebze yetiştiririz.
The people grow oranges in Kalkan.
Kalkan’da halk portakal yetiştirir.
I like apricots best.
Ben en çok kayısıyı severim.
Pineapples are juicier than bananas.
Ananas, muzdan daha suludur.
Dates are the sweetest fruits.
Hurma en tatlı meyvadır.
Lemons are the sourest fruits.
Limon en ekşi meyvadır.
Flowers grow in the gardens and fields.
Çiçekler bahçelerde ve tarlalarda büyürler. (yetişirler)
Do we grow pineapples in Turkey?
Biz Türkiye’de ananas yetiştirir miyiz?
No, we don’t grow pineapples in Turkey.
Hayır, biz Türkiye’de ananas yetiştirmeyiz.
I grow grapes in my country.
Ben memleketimde üzüm yetiştiririm.
These flowers are growing very well here.
Bu çiçekler burada çok iyi büyüyorlar. (yetişiyorlar.)
Walnuts are bigger than hazelnuts.
Ceviz fındıktan daha büyüktür.
13) Nouns / Part 3 / İngilizce İsimler - 3.Bölüm
Nouns / Part 3
İngilizce İsimler - 3.Bölüm
İngilizce’de meyva isimleri genel anlamda kullanıldıkları zaman hep çoğul olarak kullanılırlar. Onun için örneklerimizde Türkçe anlamları tekil olduğu halde İngilizcelerenin çoğul olarak yazıldığını görüyoruz.
Why do we prefer country life to city life?
Biz niçin köy hayatını şehir hayatına tercih ederiz?
Because the country is quieter than a city.
Çünkü, köy şehirden daha sessizdir.
I perefer tea to coffee.
Ben çayı kahveye tercih ederim.
Ayşe prefers apples to pears.
Ayşe elmayı armuta tercih eder.
Do you prefer cherries to bananas?
Siz kirazı, muza tercih eder misiniz?
Yes, l prefer cherries to bananas.
Evet, ben kirazı, muza tercih ederim.
Do you prefer pears to peaches?
Siz armudu şeftaliye tercih eder misiniz?
No, l don’t prefer pears to peaches.
Hayır, ben armutu, şeftaliye tercih etmem.
I prefer peaches to pears.
Ben, şeftaliyi armuta tercih ederim.
Not: “To prefer” (tercih etmek) fiili çoğu zaman “to” edatını alır.
14) Could, Would, Should, Might / Part 1 / İngilizce'de Yardımcı Fiiller - 1.Bölüm
Could, Would, Should, Might / Part 1
İngilizce'de Yardımcı Fiiller - 1.Bölüm
İngilizce'de "Could, Would, Should, Might "yardımcı fiilleri, "Can, Will, Shall ve Must" yardımcı fiillerinin "past"(geçmiş) halidir.
"Could" yardımcı fiilinin kullanımı:
I can do. Yapabilirim.
I could do. Yapabilirdim. (Yapabildim.)
You could do. Yapabilirdin. (Yapabildin.)
He could do. Yapabilirdi. (Yapabildi.)
We could do. Yapabilirdik. (Yapabildik.)
You could do. Yapabilirdiniz. (Yapabildiniz.)
They could do. Yapabilirdiler. (Yapabildiler.)
He could speak English very well.
O, çok iyi İngilizce konuşabilirdi.
We could get back there by five o’clock.
Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.
Soru şekli yapılırken “could” öznenin başına getirilir.
Could l do? Yapabilir miydim? (Yapabildim mi?)
Could you do? Yapabilir miydin? (Yapabildin mi?)
Could he do? Yapabilir miydi? (Yapabildi mi?)
Could we do? Yapabilir miydik? (Yapabildik mi?)
Could you do? Yapabilir miydiniz? (Yapabildiniz mi?)
Could they do? Yapabilir miydiler? (Yapabildiler mi?)
Could you open the door please?
Lütfen kapıyı açabilir miydiniz? (Lütfen kapıyı açabilir misiniz?)
Parantez içindeki kısımlarda görüldüğü gibi, “Could” yardımcı fiili ile yapılan cümleler Türkçe’ye çevrilirken, şimdiki zaman gibi düşünülerek çevrilir.
İngilizce’de bu çeşit cümleler bir kalıptır, genellikle birisinden birşey istenirken kullanılır ve nezaket ifade ederler.
Could l leave this bag here?
Bu çantayı burada bırakabilir miydim? (Bu çantayı burada bırakabilir miyim?)
15) Could, Would, Should, Might / Part 2 / İngilizce'de Yardımcı Fiiller - 2.Bölüm
Could, Would, Should, Might / Part 2
İngilizce'de Yardımcı Fiiller - 2.Bölüm
Olumsuz (Negative) yapılırken de “Could”dan sonra “not” getirilir.
I could not do. Yapamazdım. (Yapamadım.)
You could not do. Yapamazdın. (Yapamadın.)
He could not do. Yapamazdı. (Yapamadı.)
She could not do. Yapamazdı. (Yapamadı.)
It could not do. Yapamazdı. (Yapamadı.)
We could not do. Yapamazdık. (Yapamadık.)
You could not do. Yapamazdınız. (Yapamadınız.)
They could not do. Yapamazdılar. (Yapamadılar.)
I couldn’t dance very well.
Ben iyi dans edemezdim.
“I couldn’t”, “I could not”ın kısaltılmış şeklidir.
Ayşe couldn’t go to school for five days.
Ayşe beş gün okula gidemedi.
Olumsuz soru şekli ise şöyle olur,
Couldn’t he get another job?
O, başka bir iş bulamadı mı?
Couldn’t you come a little earlier?
Biraz daha erken gelemez miydiniz?
WOULD - SHOULD
“Will” yardımcı fiilinin geçmiş şekli “would”dur.
“Shall” yardımcı fiilinin geçmiş şekli ise “should”dur.
I will go. Ben gideceğim.
I would go. Ben gidecektim. (gitseydim, giderdim.)
You would go. Sen gidecektin. (gitseydin giderdin.)
Soru şekli yapılırken “would” öznenin başına getirilir.
Would l go? Ben gidecek miydim?
(gitse miydim, gider miydim?)
Would you go? Sen gidecek miydin?
(gitse miydin, gider miydin?)
Olumsuz şekli yapılırken de “would”dan sonra “not” eki getirilir.
I would not go.
Ben gitmeyecektim. (gitmeseydim, gitmezdim)
You would not go.
Sen gitmeyecektin. (gitmeseydin, gitmezdin)
“I wouldn’t”, “I would not”ın kısaltılmış şeklidir.
Birinci şahıslarda genellikle “will” yerine “shall” ve onun geçmiş şekli olan “should” kullanılır. Fakat “will” ve “would”da kullanılabilir.
He would be here at five o’clock.
O, saat beşte burada olacaktı.
Would she wait for me on the corner?
O, beni köşede mi bekleyecekti?
I would see him the next day.
Ertesi gün onu görecektim.
Ayşe wouldn’t leave me.
Ayşe beni terk etmeyecekti. (etmeseydi)
Cümlenin anlamına göre her iki anlamdan birini verir.
Soru sorarken şimdiki zamanda da “will” yerine genellikle “would” kullanılır ve böylece daha kibar bir ifade olur.
Would you please give him this letter?
Lütfen bu mektubu ona verir miydiniz?
Would you mind carrying the suitcase?
Bavulu taşımak zahmetine katlanır mıydınız?
(Aynı kibarlık ifadesine Türkçede de rastlıyoruz.)
Would you like a cup of coffee?
Bir fincan kahve ister misiniz?
(Anlamına geliyor. Eğer kelime kelime aynen çevirecek olursak “Bir fincan kahveden hoşlanır mıydınız?” diye çevirmemiz gerekirdi.)
Would you like? Cümlesi kalıplaşmıştır ve birisine birşey ikram etmek için kullanılır.
Düz cümlelerde de kibarlık ifade etmek üzere “want” yerine “would like” kullanılır.
I would like to see Mr. Smith.
Bay Smith’i görmek istiyordum. (istiyorum)
You shouldn’t tell lies.
Yalan söylemeyecektiniz. (söylememeliydiniz)
You should pay your debts.
Borçlarınızı ödeyecektiniz. (ödemeliydiniz)
16) Might
Might
I may go. Ben gidebilirim.
I might go. Ben gidebilirdim.
You might go. Sen gidebilirdin.
Soru şekli yapılırken “might” öznenin başına getirilir.
Might l go?
Gidebilir miydim?
Might you go?
Gidebilir miydin?
Olumsuz şekli yapılırken “might”tan sonra “not” eki getirilir.
I might not go.
Gidemezdim.
You might not go.
Gidemezdin.
“May” yardımcı fiilinin iki anlamı vardır.
1- İzin anlamı
2- Olasılık anlamı
Might l use your phone?
Telefonunuzu kullanabilir miyim? (Telefonunuzu kullanabilir miyim?) izin anlamını taşıyor.
He might be late that night.
O, o gece geç kalabilirdi. Olasılık anlamı taşıyor.
Ayrıca dilek ifade etmek için de “might” kullanılır.
You might tell me the truth.
Bana doğruyu söyleyebilirdiniz. (Bana doğruyu söyleyiniz.)
17) Present Perfect Tense / Part 1 / İngilizce Geçmiş Zaman - 1.Bölüm
Present Perfect Tense / Part 1
İngilizce Geçmiş Zaman - 1.Bölüm
“Present Perfect Tense” İngilizce'de geçmiş zamanı anlatan "Tense" (zaman)'dır. Ancak "Present Perfect Tense" geçmişte özellikle bir işin yapılıp yapılmadığını anlatır. Yine İngilizce'de "geçmiş zaman" olarak tanımlanan "Simple Past Tense" ise, işin geçmişte ne zaman yapıldığını belirtmektedir.
Her iki "Tense" in de Türkçe'ye İngilizce'de "geçmiş zaman" olarak çevrilmesi nedeniyle, İngilizce'yi öğrenmekte olan kişilerin merak ettikleri, bu sorunun basit cevabı yukarıdaki gibidir.
Bu konu, İngilizce gramer özetleri sayfamızda, "Simple Past Tense ile Present Perfect Tense"in karşılaştırılması" başlığında bir daha özetlenmektedir.
“Present Perfect Tense” ile cümle kurarken önce özne, ondan sonra “have” yardımcı fiili, daha sonra da kullanacağımız fiilin üçüncü şekli kullanılır. Ancak üçüncü tekil şahıslarda “have” yerine “has” kullanılır.
Özne |
Yardımcı fiil |
Fiilin 3.şekli |
I |
have |
written |
She |
has |
written |
I have studied.
Ben çalıştım.
You have studied.
Sen çalıştın.
He has studied.
O, çalıştı.
We have studied.
Biz çalıştık.
You have studied.
Siz çalıştınız.
They have studied.
Onlar çalıştılar.
18) Present Perfect Tense / Part 2 / Olumsuz Şekli - 2.Bölüm
Present Perfect Tense / Part 2
Olumsuz Şekli - 2.Bölüm
“Present Perfect Tense”in olumsuz şekli yapılırken “have” yardımcı fiilinden sonra “not” eki getirilir.
I have not studied.
Ben çalışmadım.
You have not studied.
Sen çalışmadın.
He has not studied.
O, çalışmadı.
We have not studied.
Biz çalışmadık.
You have not studied.
Siz çalışmadınız.
They have not studied.
Onlar çalışmadılar.
“Present Perfect Tense”in soru şekli yapılırken “have” yardımcı fiili öznenin başına getirilir.
Have I studied?
Ben çalıştım mı?
Have you studied?
Sen çalıştın mı?
Has he studied?
O, çalıştı mı?
Have we studied?
Biz çalıştık mı?
Have you studied?
Siz çalıştınız mı?
Have they studied?
Onlar çalıştılar mı?
I have opened the window.
Pencereyi açtım.
We have seen him.
Biz onu gördük. (görmüş bulunuyoruz.)
She has gone to İzmir.
O, İzmir’e gitti. (gitmiş bulunuyor.)
Have they studied English?
Onlar İngilizce çalıştılar mı?
Yes, they have studied English.
Evet, onlar İngilizce çalıştılar.
He has eaten the cake.
O, keki yedi. (yemiş bulunuyor.)
I have found my pen.
Kalemimi buldum.
I have read that book.
Ben o kitabı okudum.
He has spoken to me.
O benimle konuştu.
The child has slept.
Çocuk uyudu.
19) Present Perfect Tense / Part 3 / İlave Bilgiler - 3.Bölüm
Present Perfect Tense / Part 3
İlave Bilgiler - 3.Bölüm
Hatırlama notu:
- Geçmişte bir işin ne zaman yapıldığı önemli ise “Simple Past Tense” kullanılır. Bu geçmiş zaman, çok eski bir tarih olabileceği gibi, bir dakika öncesi de olabilir.
- Geçmişte bir işin, konuştuğumuz ana kadar yapılıp yapılmadığı önemli ise “Present Perfect Tense” kullanılır. Bu iş, çok eskiden yapılmış veya yeni yapılmış olabilir. Hiç bir zaman sınırlaması yoktur.
Have you washed my shirt? (Present Perfect Tense)
Gömleğimi yıkadın mı?
Yes, I have washed your shirt. (Present Perfect Tense)
Evet, gömleğini yıkadım.
Gömleğe dokundunuz ve ıslak olduğunu farkettiniz. Şimdi tekrar soruyorsunuz?
When did you wash it? (Simple Past Tense)
Onu ne zaman yıkadın?
I washed it two hours ago. (Simple Past Tense)
İki saat önce yıkadım.
Ayrıca, geçmişte başlayan bir iş, işi ifade ettiğimiz ana kadar devam ederse, bu durumda da “Present Perfect Tense” kullanılmaktadır.
Whe have lived here for five years.
Biz beş sene müddetle burada yaşadık.
Yani biz beş seneden beri burada yaşıyoruz.
Dikkat edersek görürüz ki, her ne şekilde olursa olsun, geçmişte belirsiz bir zamanda yapılan iş, şimdiki zamana dayanıp kalıyor. Bu, bazen iş devam ediyor, bazen de işi yapan kimseye, bu işi yapmış olduğundan dolayı verilen nitelik hala devam ediyor demektir.
Hasan has written a poem.
Hasan bir şiir yazmıştır.
Cümlesinde Hasan işi geçmişte yapmış fakat Hasan’ın kazanmış olduğu bu şiir yazmış olma niteliği halen Hasan’a aittir. O halde, o şiir yazmış bir insan sayılır.
20) Present Perfect Tense / Part 4 / Diğer Kullanılış Şekilleri - 4.Bölüm
Present Perfect Tense / Part 4
Diğer Kullanılış Şekilleri - 4.Bölüm
“Present Perfect Tense”in diğer bir kullanılış şekli de geçmiş bir işin birçok defalar yapıldığı durumlardır.
I have read that book several times.
Ben şu kitabı birçok defalar okudum.
I have visited London many times.
Ben Londra’yı birçok defalar ziyaret ettim.
“Ayşe’yi gördün mü?” sorusuna cevap olan “Evet gördüm.” Cümlesi ile, “Ayşe’yi ne zaman gördün?” sorusuna cevap olan, “Dün gördüm.” Cümlesindeki “gördüm” kelimeleri, Türkçe’de aynı olmasına karşılık İngilizce’de değişik olmaktadır.
Şimdi aynı konuşmayı İngilizce olarak yazmak gerekirse;
Have you seen Ayşe?
Ayşe’yi gördün mü?
Sorusunun cevabı kesinlikle,
I have seen her.
Onu gördüm. Olması gerekir. Fakat,
When did you see her?
Onu ne zaman gördün? Sorusunun cevabı ise,
I saw her yesterday.
Onu dün gördüm. şeklindedir.
Bir işin konuştuğumuz ana kadar yapılıp yapılmadığı önemli ise “Present Perfect Tense” kullanılır.
Bir işin ne zaman yapıldığı önemli ise “Simple Past Tense” kullanılır.
21) Present Perfect Tense / Part 5 / İlave Bilgiler - 5.Bölüm
Present Perfect Tense / Part 5
İlave Bilgiler - 5.Bölüm
Present Perfect Tense’i öğrenirken dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta da şudur. Türkçemizde bir yerde veya bir şehirde bulunmak anlamında çok sık kullandığımız, “Ben oraya gittim” şeklindeki cümle şekli İngilizce’de kullanılmaz. Bu anlamı vermek için,
I have been there.
Ben orada bulundum. Cümlesi kullanılır.
Türkçe konuşurken “Sen Londra’ya gittin mi?” denir. Bu soru “Orada bulundun mu?” anlamına gelir.
İngilizce’de bu soruyu şöyle sorulur.
Have you been to London?
Londra’da bulundun mu?
Cevabı da iki şekilde olabilir.
Yes, I have been to London.
Evet, Londra’da bulundum.
No, I haven’t been to London.
Hayır, Londra’da bulunmadım.
"Present Perfect Tense" çoğunlukla bazı zarflarla (Adverb) birlikte kullanılır.
Bu çeşit cümleleri "Adverb" (sıfat) ile birlikte görelim.
22) Already-Yet, Ever-Never, Just
Already-Yet, Ever-Never, Just
ALREADY-YET
“Already” şu anda, bu durumda, konuştuğumuz anda anlamına gelir. Yalnızca olumlu cümlede kullanılır. Cümledeki yeri yardımcı fiil “have” ile asıl fiil arasındadır.
“Yet” henüz anlamını taşır. Bu kelime ise soru ve olumsuz cümlelerde kullanılır. Yani “yet” kullanılarak sorulan bir soru cümlesine olumlu cevap vermek isteniyorsa “already”, olumsuz cevap vermek isteniyorsa “yet” kullanarak cevap verilir. “Yet”in cümledeki yeri sondadır.
Has the director come yet?
Henüz (Şu ana kadar) müdür geldi mi?
Yes, he has already come.
Evet, o geldi. (O halen gelmiş bulunuyor, şu anda buradadır.)
No, he has not come yet.
Hayır, o henüz gelmedi.
EVER-NEVER
Her ikisi de “hiç” anlamına gelir. “Ever” soru cümlelerinde, “never” ise olumsuz cümlelerde kullanılır.
Have you ever been to Japan?
Siz hiç Japonya’da bulundunuz mu?
Yes, I have been to Japan.
Evet, ben Japonya’da bulundum.
No, I have never been to Japan.
Hayır, ben Japonya’da hiç bulunmadım.
JUST
Henüz bitmiş bir işi ifade etmek için, cümleyi yardımcı fiil ile asıl fiil arasına “just” koyarak kurulur.
I have just locked the door.
Kapıyı tam şimdi kilitledim.
Ali has just come home.
Ali tam şimdi eve geldi.
Have they just gone out?
Onlar tam şimdi mi gittiler?
23) Since - For
Since - For
Bu edatların ikisi de Türkçe’de “den beri” anlamına gelir. Yani Türkçe’deki, “den beri” İngilizce’de iki türlü söylenir.
“Since”den sonra daima bir zaman adı gelir. “For”dan sonra ise daima bir zaman süresi gelir. (Bir zaman ölçüsü)
since last week
geçen haftadan beri
since last summer
geçen yazdan beri
since last year
geçen seneden beri
since one o’clock
saat birden beri
since two o’clock
saat ikiden beri
since twelve o’clock
saat onikiden beri
since Sunday
pazardan beri
Veya bir sene adı, yani belli bir tarih konulur.
Since 1936
1936’dan beri
Since 1950
1950’den beri
“For” edatını kullanmak istenirse “for”dan sonra bir zaman ölçüsü koymak gerekir.
For one minute
bir dakikadan beri
For two hours
iki saatten beri
For three days
üç günden beri
For five weeks
beş haftadan beri
For ten years
on yıldan beri
I have lived in İstanbul for ten years.
On yıldan beri İstanbul’da oturdum. (yaşadım.)
I have studied at home since 6 o’clock.
Saat altıdan beri evde çalıştım.
I have studied at home for one hour.
Bir saatten beri evde çalıştım.
(Veya bir saattir evde çalıştım.)
She has painted three pictures since last month.
O, geçen aydan beri üç resim yaptı.
How long have you been in this country?
Ne kadar zamandan beri bu ülkede kaldınız?
I have been in this country since last year.
Geçen yıldan beri bu ülkede kaldım.
24) To Have / Part 1 / Fiilinin Çeşitli Kullanılışları - 1.Bölüm
To Have / Part 1
Fiilinin Çeşitli Kullanılışları - 1.Bölüm
İngilizce’de “To Have” fiili hem asıl fiil, hem de yardımcı fiil olarak kullanılan fiillerden biridir.
1.“To Have” fiili asıl fiil olarak kullanıldığı zaman, sahip olmak anlamına gelir.
I have. Benim var. (Ben sahibim.)
You have. Senin var.
3. tekil şahıslarda “have” fiili “has” şekline dönüşür.
He has. Onun var.
She has. Onun var.
It has. Onun var.
We have. Bizim var.
You have. Sizin var.
They have. Onların var.
Olumsuz yaparken “do” yardımcı fiilinden yararlanılır ve “not” eki kullanılır.
I don’t have. Benim yok. (Ben sahip değilim.)
You don’t have. Senin yok.
He doesn’t have. Onun yok.
We don’t have. Bizim yok.
You don’t have. Sizin yok.
They don’t have. Onların yok.
25) To Have / Part 2
To Have / Part 2
Soru şeklini yaparken “do” yardımcı fiilinden yararlanılır.
Do I have? Benim var mı? (Ben sahip miyim?)
Do you have? Senin var mı?
Does he have? Onun var mı?
Do we have? Bizim var mı?
Do you have? Sizin var mı?
Do they have? Onların var mı?
Olumsuz soru şekli ise şöyle olur.
Don’t I have? Benim yok mu? (Ben sahip değil miyim?)
Don’t you have? Senin yok mu?
Doesn’t he have? Onun yok mu?
Don’t we have? Bizim yok mu?
Don’t you have? Sizin yok mu?
Don’t they have? Onların yok mu?
Bazı örnekler yapalım.
I have a pencil.
Benim bir kurşun kalemim var.
Ayşe has a cat.
Ayşe’nin bir kedisi var.
Ali doesn’t have a car.
Ali’nin bir arabası yok.
Do you have a bicycle?
Senin bir bisikletin var mı?
Yes, l have a bicycle.
Evet, benim bir bisikletim var.
26) To Have / Part 3
To Have / Part 3
"To Have" fiili geçmiş zaman olarak kullanılmak istendiğinde, "had" şekline dönüşür.
I have. Benim var.
I had. Benim vardı.
You had. Senin vardı.
He had. Onun vardı.
We had. Bizim vardı.
You had. Sizin vardı.
They had. Onların vardı.
Olumsuz yaparken “did” yardımcı fiili ve “not” eki kullanılır.
I didn’t have. Benim yoktu. (Ben sahip değildim.)
You didn’t have. Senin yoktu.
He didn’t have. Onun yoktu.
We didn’t have. Bizim yoktu.
You didn’t have. Sizin yoktu.
They didn’t have. Onların yoktu.
Soru şeklini yaparken “did” yardımcı fiili kullanılır.
Did I have? Benim var mıydı? (Ben sahip miydim?)
Did you have? Senin var mıydı?
Did he have? Onun var mıydı?
Did we have? Bizim var mıydı?
Did you have? Sizin var mıydı?
Did they have? Onların var mıydı?
27) To Have / Part 4
To Have / Part 4
Olumsuz soru şekli ise şöyle olur.
Didn’t I have? Benim yok muydu? (Ben sahip değil miydim?)
Didn’t you have? Senin yok muydu?
Didn’t he have? Onun yok muydu?
Didn’t we have? Bizim yok muydu?
Didn’t you have? Sizin yok muydu?
Didn’t they have? Onların yok muydu?
To Have fiili ile çeşitli örnek cümleler.
Ayşe had a cat two years ago.
İki sene önce Ayşe’nin bir kedisi vardı.
Ali didn't have a car last year.
Geçen sene Ali’nin bir arabası yoktu.
I had many books when l was a student.
Öğrenciyken benim birçok kitabım vardı.
Did you have a blue dress last year?
Geçen sene senin mavi bir elbisen var mıydı?
No, l didn’t have a blue dress last year.
Hayır, geçen sene benim mavi bir elbisem yoktu.
28) To Have / Part 5
To Have / Part 5
2. “To Have” fiili bazı “direct object”lerle beraber kullanıldığında da asıl fiildir.
Örneğin;
to have a breakfast kahvaltı yapmak
to have a lunch öğle yemeği yemek
to have a dinner akşam yemeği yemek
to have a tea çay içmek
to have a bath banyo yapmak
to have a nice time iyi vakit geçirmek
to have a lesson ders almak
to have an examination sınav olmak
Olumsuz şekli “I don’t have”, soru şekli ise, “Do I have?”dir. Tense değişimlerinde de herhangi bir asıl fiilin kullanılışından farksızdır.
29) To Have / Part 6
To Have / Part 6
3. “Have” fiili bir “infinitive” ile kullanıldığı zaman zorunluluk (mecburiyet) bildirir.
“I have to go” (Gitmek zorundayım.)
Burada da “have” asıl fiildir. Bu nedenle olumsuz yapılırken sonuna “not” almaz ve soru şekli yapılırken de başa geçmez. “Do” yardımcı fiili ile beraber kullanılarak,
I do not have to go.
Gitmek zorunda değilim.
Do I have to go?
Gitmek zorunda mıyım? olur.
Olumlu,
I have to write.
Yazmak zorundayım.
You have to write.
Yazmak zorundasın.
He has to write.
Yazmak zorunda.
Olumsuz,
I don’t have to write.
Yazmak zorunda değilim.
You don’t have to write.
Yazmak zorunda değilsin.
He doesn’t have to write.
Yazmak zorunda değil.
Olumlu soru,
Do I have to write?
Yazmak zorunda mıyım?
Do you have to write?
Yazmak zorunda mısın?
Does he have to write?
Yazmak zorunda mı?
Olumsuz soru,
Don’t I have to write?
Yazmak zorunda değil miyim?
Don’t you have to write?
Yazmak zorunda değil misin?
Doesn’t he have to write?
Yazmak zorunda değil mi?
Asıl fiil olduğu için “tense” değişimleri “have” üzerinde olur.
The Simple Past Tense:
I had to write.
Yazmak zorundaydım.
I didn’t have to write.
Yazmak zorunda değildim.
Did I have to write?
Yazmak zorunda mıydım?
30) To Have / Part 7
To Have / Part 7
4. “Have” fiili bir işin bir başkasına yaptırıldığını anlatmak için kullanıldığı zaman da asıl fiildir. İngilizce’de bu tip cümlelere “causative form” denir.
Bu tip cümleler kurulurken “have” den sonra bir “direct object” ve ondan sonra ise fiilinin 3.şekli getilir.
Örneğin:
Saç kestirmek. (Saçımızı kendimiz kesmeyiz, başkasına kestiririz.)
I have my hair cut.
Ben saçımı kestiririm.
They have their houses painted.
Onlar evlerini boyatırlar.
Burada “have” asıl fiil olduğu için olumsuz şekli şöyledir.
I don’t have my hair cut.
Ben saçımı kestirmem.
Soru şekli de şöyledir.
Do I have my hair cut?
Ben saçımı kestirir miyim?
“Tense” değişimleri de “have” üzerinde yapılır.
I am having my hair cut.
Ben saçımı kestiyorum.
I had my hair cut.
Ben saçımı kestirdim.
31) To Have / Part 8
To Have / Part 8
5. “The Present Perfect”, “The Past Perfect” ve “The Future Perfect Tense”lerle bunların “continuous”larında “have” fiili yardımcı fiildir. Bunun içindir ki, olumsuz yapılırken sonuna “not” alır.
Soru yapılırken de, “have” başa gelir.
I have written. Yazdım.
I have not wiritten. Yazmadım.
Have I written? Yazdım mı?
I had written Yazmıştım.
I had not written. Yazmamıştım.
Had I written? Yazmış mıydım?
I have been writing. Yazmaktayım.
I have not been writing. Yazmakta değilim.
Have I been writing? Yazmakta mıyım?
32) To Have / Part 9
To Have / Part 9
6. Burada göreceğimiz kullanılış biçiminde de “To Have” fiili yardımcı fiildir, “to get” fiilinin 3.şekli olan
“got” ile birlikte kullanılır ve yine sahip olmak anlamına gelir.
I have got.
Benim var.
You have got.
Senin var.
He has got.
Onun var.
We have got.
Bizim var.
You have got.
Sizin var.
They have got.
Onların var.
Soru şekli:
Have I got?
Benim var mı?
Have you got?
Senin var mı?
Has he got?
Onun var mı?
Have we got?
Bizim var mı?
Have you got?
Sizin var mı?
Have they got?
Onların var mı?
Olumsuz şekli:
I haven’t got.
Benim yok.
You haven’t got.
Senin yok.
He hasn't got
Onun yok.
We haven’t got.
Bizim yok.
You haven’t got.
Sizin yok.
They haven’t got.
Onların yok.
Olumsuz soru şekli:
Haven’t I got?
Benim yok mu?
Haven’t you got?
Senin yok mu?
Hasn’t he got?
Onun yok mu?
Haven’t we got?
Bizim yok mu?
Haven’t you got?
Sizin yok mu?
Haven’t they got?
Onların yok mu?
Kaynak: LimasolluNaci Öğretim Yayınları
|
|
|
|
|
|
|